Türkiye’nin kabul ettiği 10 maddelik İdlib mutabakatına göre, Avrupa’nın da endişe duyduğu büyük mülteci akını şimdilik ertelenmiş gibi görünse de uzmanlar insani krizin kapıda olduğu görüşünde.
Türkiye’nin Soçi’de imzaladığı ve taahhüt ettiği anlaşma gereği ise İdlib’te 15-20 km’lik silahlardan arındırılmış bir tampon bölge oluşturulacak. Tüm radikal terörist gruplar da bu bölgeden çıkarılacak.
Türkiye’nin önünde duran en kritik soru da tam da burada ortaya çıkıyor. Türkiye, İdlib’in yüzde 60’ını kontrol altında tuttuğu belirtilen ve terör örgütü olarak kabul edilen cihatçı Heyet Tahrir Şam’ı (HTŞ) 15 Ekim’e kadar bölgeden nasıl arındıracak?
Söz konusu cihatçı terör örgütlerinin, oluşturulacak bir tampon bölgeyle daha da kuzeye çekilmesi Türkiye’nin sınır güvenliği için ne anlam ifade ediyor? İdlib mutabakatı Ankara için başarı mı, Türkiye ne tür riskler altında?
Hepsini Rusya uzmanı akademisyen Dr. Kerim Has ile konuştuk. Türkiye’nin İdlib mutabakatıyla stratejik bir hata yaptığını söyleyen Has, “Türkiye insani krizi öteleyerek Suriye’deki terörün Türkiye’ye ithalinin önünü bilerek veya bilmeyerek açmış oldu” diyor.
Diplomatik olarak Türkiye, İdlib konusunda istediğini Soçi mutabakatında elde etmiş durumda gözüküyor ama Türkiye’nin eli sahiden de rahatladı mı?
Ankara’nın istediği kabul edilmiş görünüyor ama Ankara’nın isteğinin kendi çıkarıyla uyuşup uyuşmadığı sorunu var. Ankara’nın Soçi mutabakatıyla elde ettiği hususlar, Türkiye’nin çıkarlarına çok ters. Bu sıkıntı yaratacak.
Türkiye açısından doğrudan bir kazanç göremiyorum. Sadece zamansal açıdan ötelenmiş bir sorun var. Bu durum Türkiye’deki iç politikada kısa vadede bazı kazanımlar sağlayabilir ama orta ve uzun vadede bu mutabakat Türkiye’nin çıkarlarına zıt.
Türkiye’nin çıkarlarına ters diyorsunuz. Peki İdlib özelinde Türkiye’nin çıkarları neydi ve Soçi mutabakatıyla bu çıkarlarını nasıl etkilemiş oldu?
Ankara, İdlib operasyonu olduğunda bir insani krizin ortaya çıkacağını düşünüyordu. Bu konuda herkes hemfikir. Rusya da böyle düşünüyor. Bölgede sadece muhalif gruplar yok, İdlib’in yüzde 60’ı Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolünde. Herkesin terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüt.
Ama gelinen noktada İdlib mutabakatından operasyon tamamen iptal sonucu ortaya çıkmadı. Bir erteleme oldu. Ankara’ya bir süre verildi. Dolayısıyla bu operasyon tekrar gündeme geldiğinde insani kriz de tekrardan gündeme gelecek.
Burada göreceli bir avantajlı duruma geçildiği izlenimine kapılınabilir. Ankara böyle düşünüyor. Bu kısa vadede bir kazanım gibi durabilir ama krizin ötelenmesi de sıkıntı oluşturabilir. Çünkü Soçi’deki İdlib mutabakatının somut birkaç çıktısı var.
Birincisi, Türkiye İdlib’deki silahlı muhaliflerin yanı sıra El Nusra ve türevi Heyeti Tahrir Şam gibi terör örgütlerinin bundan sonraki eylemlerinden birinci dereceden ve tek başına sorumlu olacak. Bu tarz bir sorumluluk Türkiye için stratejik bir hata. Ayrıca bununla ilgili bir mutabakat zaptı da imzalandı. Bu sorumluluk Türkiye açısından hukuki bir durum da kazandı. Bu durumun ileride Türkiye’nin uluslararası imajına ve rolüne çok ciddi zararları olacağı kanaatindeyim.
Türkiye neden böyle bir sorumluluğun altına girdi? Amaç sadece insani krizin engellenmesi mi?
İdlib’deki teröristler Suriye’nin kendi sorunu. Madem Suriye ordusu Rusya veya İran desteğiyle operasyon yapacak, Ankara’nın bu operasyon konusunda Şam’ın işini kolaylaştırması gerekirdi.
İstihbarat açısından askeri iletişim anlamında perde arkasında bazı temaslar olduğunu biliyoruz. Bunu resmi olarak da söylediler. Ama bu çok açık edilmek istenmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu meseleyi gurur meselesi yaptığı için, Esad-Erdoğan görüşmesi olmaz ama daha düşük seviyede siyasi bir irtibat kurulabilirdi.
Türkiye; Rusya ve İran destekli Suriye ordusunun yapacağı operasyonu için mümkün olduğunca minimum zararla ve minimum insanı trajediye yol açacak şekilde kolaylaştırıcı adımlar atabilirdi. Bu seçenek hiç değerlendirilmedi.
Türkiye, İdlib’de kimin hangi bölgede hangi faaliyetlerde bulunduğunu iyi biliyor. Dolayısıyla istihbari olarak Rus tarafına, Suriye ordusuna yardımcı olur ve buradaki grupların daha rahat bir şekilde elimine edilmesine yardımcı olabilirdi. Kaldı ki bu grupların bir kısmı silahlı muhalifler ve bunların Türkiye tarafından desteklendiği biliniyor.
Türkiye buradaki desteğini de çekseydi, bu grupların kaçacak yeri olmadığı için ister istemez çok rahat bir şekilde teslim olurlardı. Bu insani krizi engellemek istiyorsanız bunun yolu Soçi’de imzalanan mutabakat değil.
Bu durumda Türkiye’nin başka planları mı var?
İdlib’deki grupların bir kısmı zamanında Türkiye’den destek aldıkları için belki de Türkiye’de de hücreleri var. Dolayısıyla Ankara bu grupların Türkiye içerisinde karışıklığa neden olabileceğini düşünmüş olabilir. Ama neticede bu da Ankara’nın sorunu. İnsani kriz argümanı bu durumda koruma oluyor. Gerçek neden daha ziyade Türkiye’nin kendi içerisinde olabilecek terör saldırıları.
Bu Esad seviciliği değil ama Türkiye’nin sınırında küçük bir cihatçı emirliğinden, krallığından ziyade İdlib’in Şam’ın kontrolüne geçmesi kesinlikle Türkiye’nin çok daha çıkarına. Dolayısıyla minimum 30 bin Tahrir Şam üyesi olduğu iddia ediliyor bu sayı daha da artabilir.
Yani hem operasyon ertelendi hem de terör tehdidinin Türkiye’nin içerisine naklinin sorumluluğunu Ankara şu an tek başına üstlenmiş oldu.
Niye böyle bir hataya düşüldüğünü anlamış değilim. Şu da konuşuluyor: Bölgede bir güvenlik tehdidinin devam etmiş olması, Türkiye’de ekonomik sorunlardan, toplumsal kutuplaşmaya, muhalefetin etkisinin azaltılmasına, milli birlik beraberlik duygusunun güçlenmesine kadar bunların ortaya çıkması Türkiye’deki siyasi iktidarın iç politikada çok daha güçlenmesine veya bu iktidarın devam etmesine neden oluyor.
Bu amaçlanmış mı bilemem ama Soçi’ye neden böyle bir teklifle gelinir bunun çok rasyonel bir açıklaması olmadığı için bu seçeneği de tamamen göz ardı etmemek gerektiği düşüncesindeyim.
Cihatçıların bölgeden arındırılmasına ilişkin Türkiye’nin gücü nedir?
İdlib çevresinde 15-20 km’lik bir tampon bölge kurulması ve cihatçıların, terör örgütlerinin silahsızlandırılması gerek. Bu da 15 Ekim’e kadar. Bu çok kısa bir süre. Mayıs 2017’den beri zaten Türkiye buradaki garantör ülkelerden biriydi ama tek başına değildi, Rusya ve İran da vardı. Ama Soçi’den sonra artık tek başına sorumlu.
Bir buçuk senedir muhalif grupları terör gruplarından ayrıştırma ve o bölgedeki ateşkesin sürdürülmesi görevi başarılı olarak yerine getirilemedi. Dolayısıyla bir buçuk sene içerisinde sağlanamayan bu hususta, 15 Ekim’e kadar başarı sağlanması çok zor. 15-20 km’lik bir tampon bölgenin kurulması yüksek bir ihtimal değil.
Velev ki böyle bir tampon bölge oluşturuldu. Bu durumda da o bölgedeki cihatçı örgütler veya terör örgütleri, 15-20 km daha Türkiye sınırına yaklaşacaklar. Türkiye sınırına daha fazla yığılacaklar. Bu, İdlib’deki güvenlik risklerinin iki gün öncesine göre bugün daha fazla arttığı anlamına gelir.
Heyet Tahrir Şam (HTŞ) terör örgütü silah bırakmazsa neler olabilir?
Türkiye’nin silah bıraktırması lazım. Bu durumda bu gruplarla savaşacaksınız. 30 bin teröristten bahsediyoruz. Durup dururken Türkiye neden böyle bir şeyi başına bela aldı anlayabilmiş değilim. Silah bıraktıkları takdirde de ayrı bir sorun var. Ya bir kısmı Türkiye topraklarına girecek, “sivilleşmiş” gibi ya da diğer muhalif grupların arasına katılacaklar.
Yani hiçbir ülke eskiden kendi vatandaşı olan bir teröristi kabul etmek istemez. Bu terör örgütü mensupları muhalif gruplarına katılırsa bu da sıkıntılı. Bu durumda da sanki Türkiye eski teröristleri operasyonlarında kullanıyor imajını oluşturacak. Bu her açıdan sıkıntılı bir durum.
Bu tampon bölge kurulamazsa, ki bu ihtimal düşük değil, o zaman Rusya rafa kaldırdığı İdlib operasyonunu muhtemelen Kasım gibi raftan indirecek. Bu operasyonu beklenenden daha geniş çapta gerçekleştirebilir. Hem de Türkiye’nin karşı koyabileceği başka bir şansı olmayacağı için Rusya, Türkiye’nin çekincelerini göz önünde bulundurmayarak bu operasyonu gerçekleştirmiş olacak.
Ötelenmiş olan insani kriz daha şiddetli bir şekilde önümümüzdeki günlerde yaşanabilir. Yani Türkiye insani krizi öteleyerek Suriye’deki terörün Türkiye’ye ithalinin önünü bilerek veya bilmeyerek açmış oldu.
İdlib cihatçılar için neden önemli ve neden çekilsinler?
Türkiye’yi dinlemiş olacaklar. Bir süre daha son sahip oldukları toprakları korumak istiyor olabilirler. Bunları Türkiye geri çekeceği için, bu grupların bazılarına silah bıraktırıp muhaliflerin arasına karıştırabilir. Sonrasında eğer Ankara, Fırat’ın doğusundaki bölgelere bir operasyon yapmayı planlıyorsa, bu grupları oralarda kullanmak hedefi güdüyor olabilir. Ama bu da çok sorunlu.
Eski teröristlerin bu operasyonlarda kullanılması, PYD ve YPG’nin ne Washington ne de Moskova tarafından terör örgütü olarak kabul edilmemeleri Türkiye’nin yapacağı olası operasyonlara bu iki başkentten tepki gelmesine neden olabilir.
Öte yandan Türkiye müzakere masasında İdlib’i büyük ölçüde kendi kontrolünde tutarak elini güçlendirebilir deniyor. Sizin elinizde tuttuğunuz bölge, sivil nüfus var ama büyük oranda cihatçıların ve terör örgütlerinin kontrolü altında.
Böyle bir şekilde masaya oturmanızın çok kötü bir imajı olur. Burası sizin elinizi güçlendirmez tam tersine elinizi zayıflatan bir tablo ortaya çıkarabilir. İdlib’in kontrolünün Türkiye’ye kazandıracağı çok az şey vardır. Bu nedenle Soçi’deki mutabakatla Türkiye kısa vadede elde edeceği taktiksel başarıları, orta ve uzun vadede elde etme imkânı büyük stratejik başarılara tercih etti.
Cihatçı ve terör örgütleri silahlarını bırakıp diğer muhalif gruplarına karışabilir veya tampon bölge nedeniyle daha da kuzeye çekilerek Türkiye sınırında güvenlik krizine neden olabilir dediniz. Bu durumda Türkiye kendi eliyle yarattığı bu güvenlik krizini kendi kamuoyuna nasıl izah edecek?
Türkiye’nin aslında büyük ölçüde kendisinin ortaya çıkardığı ve doğurduğu birçok sorun var ve bunlar nasıl yabancı veya dış güçler tarafından yapılıyor gibi ifade edip kabul ettiriyorsa aynı şekilde bu terör sorununda da bunu yapabilir.
Ankara’nın kendi izlediği politikalar nedeniyle mi böyle bir bela geldi veya yabancı güçler mi buna vesile oldu, bunun da çok tartışılmasına müsade etmeyecek. Daha çok milli birlik, beraberlik diyecek.
Zaten bölgeden kaynaklı güvenlik sorunları artarsa bu içeride güçlü bir siyasi iktidar karşısında toplumsal konsolidasyonu artıran bir unsur olabilir. Bu nedenle iç politikada kısa vadede siyasi iktidara faydası olabileceği yönündeki argümanlara katılıyorum.
Türkiye bir yandan da İdlib’teki askerî gözlem noktalarına sevkiyat da yapıyor. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Bunu yapmasının en büyük nedeni caydırıcılık. Olası bir operasyonunun yapılmamasını sağlıyor. Çünkü böyle bir operasyonda Türk ordusuyla karşı karşıya gelmiş olacaklar. Türkiye eğer bölgede çatışmalar artarsa ilk olarak gözlem noktalarının güvenliğini sağlama amacında.
İkincisi olası çatışmalar artarsa bir tarafı seçmek durumunda kalacak. Ama niye Türk ordusu cihatçılarla veya terör örgütleri ile Rusya destekli Suriye ordusu arasında bir taraf seçmek zorunda kalsın?
Rusya tarafını seçerse oradaki terör örgütlerinin, cihatçıların hedefi haline gelecek. Cihatçıların tarafını seçerse Rusya ile ilişkiler tekrardan krize girebilir. Aynı zamanda Türkiye’nin imajı “cihatçılarla işbirliği yapıyor” diye uluslararası alanda bombardımana tutulabilir.
Bu da Afrin-Azez, Cerablus hattından Türk ordusunun çıkması yönündeki söylemlerin yüksek perdeden dile getirilmesine neden olabilir. Bu nedenle Türkiye’nin gözlem noktalarını güçlendirmesi politikasını yanlış buluyorum. Bunun yerine Türkiye sınır güvenliğini artırmalı.
Rusya ve Suriye rejimi bu mutabakatla ne elde etmiş oldu?
Tampon bölgenin kurulması öncelikle Rus üslerinin güvenliğinin sağlama alınması anlamına geliyor. Türkiye hem Rus üslerinin güvenliğini sağlama alma konusunda kendisini görevlendiriyor hem de bölgedeki grupların eylemlerinin sorumluluğunu kendisi birinci dereceden ve tek başına üstlenmiş oluyor.
Hem de bu terör tehdidinin Türkiye’ye ithalinin bilerek veya bilmeyerek, isteyerek ve istemeyerek önünü açmış oluyor.
Bununla beraber Moskova’ya teşekkür ediyor. Bu anlaşılabilir bir durum değil. Aynı zamanda mutabakatta şu da var: M4 ve M5 otoyollarının 2018’in sonuna kadar açılması. Bu da Şam’ın hoşuna gidecek bir unsur. Yani savaşmadan kazanıyorlar.
Peki Avrupa ertelenen insani kriz nedeniyle bir rahatlama yaşadı mı? Çünkü Türkiye’yi tehdit eden cihatçı riski de var. Bu aynı zamanda Avrupa için de bir risk oluşturmuyor mu?
Avrupa tarafı özellikle Almanya ve Fransa, böyle bir krizin olmaması ya da ötelenmesi bağlamında rahatlamış durumda. Bu da geçici bir rahatlama gibi gözüküyor. Özellikle bu cihatçı, terör örgütlerinin yerinde elimine edilmesi konusunda Moskova ile Berlin arasında bir görüş farklılığı olduğunu düşünmüyorum.
Avrupa’nın güçlü ülkeleri ve Rusya, bu cihatçı tehlikenin Türkiye sınırları içerisine girmesini istemezler. Kimse Türkiye’nin güvenlik sorunu sarmalına sürüklenmesini istemez. Ama diğer yandan da Ankara kendi politikasıyla bu sorunu ortaya çıkarıyor.
Bunlar diplomatik görüşmelerde belki de konuşuluyordur ama bu ülkeler resmi olarak oradaki terör unsurları Türkiye’ye geçecek diyemezler. Mevcut mutabakatı da ehven-i şer olarak görüyorlar. Bu yükü Türk ordusu temizlesin diye düşünüyor olabilirler.
Rusya, Türkiye’nin güvenlik sorunu sarmalına girmesini istemez çünkü Akkuyu, Türk Akımı, S-400’ler gibi projeleri var. Rusya, Suriyeli mültecilerin veya bu grupların Tükiye’nin AB ile ilişkilerinde bir koz olarak kullanılmasını hiç istemez. Yani hazır Türkiye, Rusya’ya yüzünü dönmüşken tekrar yüzünün Avrupa’ya dönmesini istemez.
Son olarak Suriye’deki Kürtler, İdlib için ne düşünüyor?
Türkiye’nin cihatçı tehlikeyle kendi başına böyle bir çorap örmesi nedeniyle PYD, YPG bu durumdan memnundur. Türkiye, İdlib’le uğraşırken Fırat’ın doğusuna çok fazla karışamaz diye düşünüyor olabilir. Amerika da bundan memnundur. Türkiye’nin askerî açıdan yıpranması sahada bulunan birçok oyuncunun işine gelir.
Cihatçı terör gruplarının silah bıraktırılarak Fırat’ın doğusunda kullandırılması gibi bir seçenek var ama bu Moskova ve ABD’nin destekleyeceği bir durum olmaz.
Şunu da göz ardı etmemek lazım: İdlib meselesinde Rusya ile Türkiye bir ilerleme sağlarsa, yani Türkiye bu mutabakatı başarılı bir şekilde yerine getirirse, Türkiye ile ABD arasında Fırat’ın doğusuna ilişkin müzakerelerin çıkmaza girmesi durumunda, ki bu çok olanaklı değil, o zaman Moskova, Ankara’yı Fırat’ın doğusuna operasyon için teşvik edici bir pozisyon takınabilir. Ama şu an bunu söylemek için çok erken.
Aktif Haber http://aktifhaber.com/gundem/kerim-has-ankara-suriyedeki-terorun-turkiyeye-ithalinin-onunu-acti-h123068.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder