Gazeteci Erkam Tufan Aytav Ankara barosunun eğitimci Orhan İnandı’ya yönelik işkenceyle ‘sümenaltı’ ettiği raporu yazdı. İnandı, MİT tarafından Kırgizistan’dan kaçırılarak Türkiye‘ye getirilerek işkenceye maruz bırakılmıştı. Kolu 3 ayrı yerden kırılan Orhan İnandı, yapılan işkencelerle yürüyemez hale gelmişti. Ankara Barosu’nun konuyla ilgili hazırlanan ve işkenceyi kayda geçiren raporu ‘kaybetmek’ için olağanüstü çaba sarfettiği belirtiliyordu.
Gazeteci Aytav, sümen altı edilen işkence raporunu medium.com da yazdı;
Orhan İnandı, eğitimciydi.
Kırgızistan’daki Sapat Eğitim Kurumlarının genel müdürlüğünü yapıyordu. Erdoğan rejiminin yasa dışı yurt dışı operasyonu ile 3O Mayıs 2021’de Bişkek’ten kaçırılmış ve zorla Türkiye’ye getirilmişti. İktidar yanlısı olmayan az sayıdaki basında haftalarca işkenceye tabii tutulduğu yazılmıştı. Ardında da hapse atılmıştı.
Orhan İnandı mahkemede savunmasında “ben madem suçluydum siz Interpol’e neden başvurmadınız? Niçin ben Interpol üzerinden getirilmedim. Hiçbir yasa dışı eylemde bulunmadım” demişti.
Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, 2021’de Orhan İnandı ile görüşmüş ve “Zorla Kaybetme İzleme Raporu” hazırlamıştı. Ama ilginçtir bu rapor 3 yıl geçmesine rağmen bir türlü yayınlanmamıştı.
İşte o rapora Kronosnews haber sitesinden gazeteci Sevinç Özarslan ulaştı. Bu rapor Erdoğan rejimimin muhalif gördüklerine neler yapabileceğini göstermesi açısından önemli.
Ayrıca bu rapor Ankara Barosu’nun bu raporu yayınlayamaması açısından da dikkat çekici. Barolar yayınlamamak için rapor hazırlamaz. Eğer yayınlayamıyorsa yada yayınlamıyorsa bu durum rejimin tehditlerini, baskılarını gösterir. Ya da Rejim- Ankara Barosu arasındaki bir takım karanlık ilişkileri.
Şimdi Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi tarafından hazırlanmış bu raporu buraya aynen yayınlıyorum.
Tarihi geçmesi açısından oldukça önemli.
“30.05.2021’de Kırgızistan Bişkek’te saat 23.00 sularında kamusal alanda arabama binmek üzereyken Kırgız bir erkek tarafından sedan tipi bir arabaya zorla bindirildim. Arabanın içinde 2’sinin Kırgız olduğundan emin olduğum toplamda 3 kişi vardı. 15 dk Bişkek Karabalta tarafına doğru gittikten sonra beni başka bir arabaya aldılar.
“TRANSPORTER’A BİNDİRMEDEN ÖNCE İĞNE YAPTILAR”
Araba transporter’dı. Arabaya almadan önce bana bir iğne yaptılar, gözlerimi tamamen bağladılar. Kolum bu araca bindirilirken kırıldı. Sağıma ve soluma birer kişi oturttular, bunlardan da birinin Kırgız olduğundan eminim. Bu araçla tahminen Özbekistan tarafına doğru gitti, bir yerde uzunca bir tünelden geçtiğimizi hatırlıyorum.
Yolculuk boyunca su istediğimde ise bir tatlı ve bir acı su verdiler, ayrıca uyku hapı da veriyorlardı. Sürekli uyur vaziyette olduğum için fazla detay hatırlamıyorum. Ancak bu arabayla yolculuk 31 Mayıs öğlen saatlerine kadar sürmüştür diye tahmin ediyorum. Daha sonra Mercedes eski model bir araca geçiş yaptık. (Gözlerinin bağlı olmasına rağmen arada küçük bir görüş alanı olduğunu bu anlattıklarının bu şekilde tespit edebildiklerine göre olduğunu belirtti.) 1 saatten fazla bu araçla yolculuk yaptık ve Özbekistan veya Tacikistan sınırına doğru gittik. Sınıra geldiğimizde durmadan geçtiğimizi hatırlıyorum.
“ÖZEL BİR JETE BİNDİRDİLER, TÜRKİYE’YE HOŞGELDİN DEDİLER”
Sonrasında uçak sesleri duyduğumu hatırlıyorum. Tahminimce bir havaalanına gelmiştik. Mercedes arabadan indim ve gözlerimi açtılar. Özel bir jet vardı, uçak kapısına geldiğimde bana “Türkiye’ye hoşgeldin” dediler. Uçağa binerken kaba dayak oldu. Uçak içinde 2 Türk ve pilotlar vardı. Adının Aziz olduğunu hatırladığım bir havalimanı görevlisi de vardı, uçakta olanlardan biri 3. otomobilde benimle olan kişilerden biriydi.
“YOLCULUK BOYUNCA KABA DAYAK ATTILAR”
Uçaktaki yolculuk boyunca yere çök vaziyette durdum. Yolculuk boyunca arada kaba dayak oluyordu. Bazen uçağın tuvaletine alıyorlardı. İki kişi başına kar maskesi geçirip video kaydı açıyorlardı. Bana adımı ve nereden geldiğimi söyletip küfrediyorlardı. Uçaktan iner inmez orada bulunan bir arabaya geçtik, gözüm kapalı olduğu için hangi havaalanında olduğumuz bilmiyorum. Aracın arka koltuğuna yatar vaziyette bindirdiler.
Sonrasında bir transporter’a bindirdiler, bu arabada beni alt iç çamaşırım hariç tamamen soydular, gözlerim hala bağlıydı. Aracın içinde bir kişi olduğunu ve ona üşüyorum dediğimi ve onun da bana korkma dediğini hatırlıyorum sadece. 15 dk yolculuktan sonra bir binanın bodrum katına geldik. Arabanın aşağıya doğru indiğini hissettim, kapalı otoparka iner gibi indik.
İKTİDAR YANLISI MEDYA HABERİ BÖYLE VERMİŞTİ
“BİZE ABİ VEYA EFENDİM DİYECEKSİN”
Arabadan iner inmez bir odaya girdik. Gözlerimi açtılar. 2.5–3 m genişliği olan her yanı sünger kaplı olan ve tavanda mikrofon ve kamera olan bir yerdi. Burada tamamen soydular. Birkaç giysi verdiler. Başa geçirmeli çuval verdiler, verirken biz kapıyı çalınca bu çuvalı başına geçirip oturacaksın, bize de abi veya efendim diyeceksin dediler. Sonrasında ise tekme tokat dövmeye başladılar.
“SÜNGERLİ BİR ODADAYDIM, GENELDE MEHTER MARŞI ÇALIYORLARDI”
Buranın yan yana hücre şeklinde olduğunu tahmin ediyorum, sürekli birileri gelip gidiyordu, yeni gelenlerin sesleri duyulmasın diye birisi geldiğinde hücrelere müzik veriyorlardı. Genelde mehter marşı çalıyordu. Yemek olarak ekmek peynir ve zeytin veriliyordu, günde 2 defa veriliyordu. Tuvalete günde 3 defa götürüyorlardı. Onun haricinde tuvalet ihtiyacı olup odadaki mikrofondan söylediğimde otur gidemezsin diyorlardı. Eğer verdikleri yemeğim yemezsem zorla yediriyorlardı.
Haftada 1–2 defa doktor geliyordu kolum ve yaralarım için, iletişim kurmadan gözlerim bağlıyken pansuman yapıp gidiyordu. Kaldığım, bu hücrelerin olduğu yerin üst katında bir işyeri varmış gibi sesler geliyordu arada. Bahçeden ise arada sırada çim biçme sesi geliyordu. Bir kere tuvalet için götürdüklerinde Türk olmayan birkaç kişiyle de karşılaştığımı hatırlıyorum, Afgan ve Suriyeliler vardı onlar da benim gibi hücrelerde tutulan kişilerdi.
3–4 veya 5. gün beni bir transportera bindirdiler, kulağıma kulaklık takıp motosiklet sesi dinleterek yere yatırdılar. Gece vakti olduğunu tahmin ediyorum. Yarım saat yolculuk yaptık, arabadan inince fayans bir zemine bastığımı hatırlıyorum. Birkaç adım atınca röntgen odasına geldiğimizi fark ettim. Bizden başka kimse yoktu, ne bir gürültü ne de bir insan sesi duydum. Burada kolumun röntgeni çekildi.
“MASANIN ÜZERİNDE KELEPÇE, COB VE ELEKTRİK VERDİKLERİ ALET VARDI”
İfade için ayrı bir oda vardı. Göz bandı ile gözümü bağlayarak bu odaya beni götürüyorlardı. İfade odası dikdörtgen bir odaydı. Ortada bir masa, masanın üstünde kelepçe jop ve elektrik verdikleri bir alet vardı. Yerde bir halı olduğunu hatırlıyorum. Masanın arka tarafında duvara yaslı deri koltuklar vardı.
“BİZ DEVLETİZ, SENİ ÖLDÜREBİLİRİZ, ARKADAŞLARA HER ŞEYİ ANLATACAKSIN”
İfade için genelde 2 kişi oluyordu. İlk gün sadece bir kişi daha geldi, bu kişi ben cezaevine götürülmeden önce de geldi. İlk gün geldiğinde bana “Buraya gelmeyi tahmin ediyor muydun, biz devletiz, seni öldürebiliriz, onun için arkadaşlara her şeyi anlatacaksın” dedi ve gitti.
Sonrasında bahsettiğim iki kişi geldi, ifadeleri sürekli olarak bu iki kişi aldı. 30–40 yaşlarındalardı. Benden Türkiye’de tanıdığım kim varsa (mahrem imam, polis, hakim, savcı) anlatacaksın dediler. Sorgu boyunca sürekli dayak oldu, tekme tokat nereme denk gelirse sürekli vuruyorlardı. Sorgu sırasında Kırgızistan’da hangi yöneticileri tanıdığımı sordular. Yurtdışı yapılanmasını özellikle Kırgızistan yapılanmasını anlatmamı istediler.
ORHAN İNANDI’NIN HAPİSHANE FOTOĞRAFI
“KENDİLERİYLE ÇALIŞMAMI TEKLİF ETTİLER”
Sürekli olarak 15 Temmuz’un nasıl olduğunu sordular. 15 Temmuz şehitlerinin isimlerini ve özgeçmişlerini okudular tüm sorgular boyunca. Cemaat için kendileriyle çalışmamı teklif ettiler. Bir keresinde kızımla tehdit ettiklerini hatırlıyorum. Bu arada dayak ve küfür sürekli devam etti.
“BACAĞIMA ELEKTİK VERDİLER”
Bir kere bacağıma elektrik vermişler, ben bunu sonra bacağımda bir yanma olup bakınca orada bir iz olduğunu görünce fark ettim. Sorgular boyunca en az 2–3 kere tamamen çırılçıplak soyduklarını hatırlıyorum. Bir de burada içtiğim çorbalarda değişik acı bir tat olduğunu hatırlıyorum.
Ben ise bu süreçte Kırgızistan’daki faaliyetlerimizi ve tamamen yasal olduğunu anlattım. 1995 yılından beri yurtdışında olduğumu ifade ettim. Eğitime devam eden okulları, bu okulların Kırgız devletinin denetiminde hala faaliyet gösterdiğini ve devletin de bu okullara ortak olduğunu anlattım. Son sorgu günü, ilk defa sorgu odasında beni kelepçelediler ve bir saat kadar beklettiler. Daha önce gelmeyen biri geldi ve istihbarata çalışmamı istedi. Cemaatin şu anki durumunu ve bundan sonrası için olan planlarını sordu. Buradan hapse gideceğimi söyledi.
“MERAL AKŞENER VE ALİ BABACAN’IN CEMAATLE İLGİSİ OLUP OLMADIĞINI SORDULAR”
Birkaç faili meçhul cinayeti sordu cemaatle bağlantısı sordu. Son olarak Meral Akşener ve Ali Babacan’ın örgütle bağlantısı olup olmadığını sordu. Bir MHP İl Başkanı’nı daha sordu ama şu an ismini hatırlayamıyorum. En son sakal tıraşı yaptılar ve banyo yaptım. (Basına verilen fotoğraftaki) Kıyafetler verdiler. Kar maskeli iki kişi tarafından bir odaya alındım. Bir de fotoğrafçı vardı burada, 20’li yaşlarda o da kar maskeliydi. Ceketli ve ceketsiz olmak üzere fotoğraflarımı çektiler. İki yanımda Türk bayrağı olduğunu hatırlıyorum.
Bundan sonra 1–2 gün daha o sünger duvarlı odada kaldım. Sonra tekrar gözlerim bağlı bir arabaya aldılar yarım saat yol gittik. Arabadan iner inmez iki kişi koluma girdi ve bir binaya girdik. Binaya girince gözlerimi açtılar ve etrafta polislerin olduğunu hatırlıyorum. TEM şubede olduğumuzu söylediler. Buradan sağlık kontrolüne bir polikliniğe gittik. Beni Gazi Hastanesi’ne sevk ettiler. Film çekildi, ameliyat denildi ancak kırık olduğunu söylemiyorlar. Doktorlarla da birebir iletişim kuramıyorum.”
Kaynak: https://aktifhaber.com/gundem/biz-devletiz-istersek-seni-oldururuz-ankara-barosunun-sumenalti-ettigi-iskence-raporu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder