Türkiye’yi derinden sarsan bir kayıp haberiyle başladık bu trajediye. Henüz 8 yaşında bir çocuğun, Narin Güran’ın kaybolması, ardından cansız bedenine ulaşılması, yalnızca bir aileyi değil, tüm bir ülkeyi yasa boğdu. Onun küçücük bedeni, büyük bir acının simgesi haline geldi.
Narin’in kaybolduğu günlerde sosyal medyadaki yankılarla bir umut vardı; belki bulunur, belki sağ salim geri dönerdi. Ancak umudun yerini yavaş yavaş bir endişe, sonra derin bir acı aldı. Narin, bir su kanalında, bir çuvalın içinde bulundu. Bu küçük kızın kaderi, ona layık gördüğümüz karanlık bir dünya ile yazılmış gibiydi. Peki, onu kim bu sona sürükledi? Suçlular kimdi ve bu sonuca nasıl geldik?
Toplumun Kayıp Vicdanı
Bir çocuğun bu şekilde hayattan koparılması, yalnızca bir bireysel suç değil, toplumsal bir yara. Kayıp bir çocuğu koruyamayan sadece ailesi değil, aynı zamanda bütün bir sistem, toplumun yapısal zafiyetleridir. Narin’in ölümüyle yüzleşmek, çocuklarımızın güvenliği, toplumsal bilincimiz ve hukuki mekanizmalarımızın zayıflıklarıyla yüzleşmek demek. Bir çocuğu koruyamayan bir toplum, kendi geleceğini de koruyamaz.
Toplumsal tepkilere baktığımızda, siyasilerden ve toplumun öncü isimlerinden gelen açıklamalar, bu derin acıyı yansıtıyor. Ancak Narin’in ölümü, yalnızca başsağlığı dilekleriyle değil, aynı zamanda derin bir hesaplaşma ve yenilenme ihtiyacını da ortaya koyuyor. Çocukları koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin gerekliliği, çocuk istismarına karşı etkili yaptırımların uygulanması gibi tartışmalar, bu acı olayla yeniden alevlendi(
Adaletin Peşinde
Narin’in kayboluşuyla başlayan süreçte, olayın tüm yönleriyle araştırılması gerektiği sıkça vurgulandı. Sorumluların bulunup cezalandırılması elbette ki çok önemli. Ancak asıl sorun, neden bu tür olayların yaşandığıdır. Bir çocuk, hayatın en korumasız döneminde, neden böylesine trajik bir sona sürüklenir? İhmal mi, kötü niyet mi, yoksa tüm bu suçların bir bileşeni mi? Narin’in ardından hepimiz bu soruların yanıtlarını aramalıyız.
Kayıp Gelecekler
Narin Güran, yalnızca bir çocuktu. Hayatı daha yeni başlıyordu. Hayalleri, umutları, korkuları vardı. Oyunlar oynayacak, belki de hayallerini gerçekleştirecekti. Ancak bizler, bir toplum olarak, onu bu fırsattan mahrum bıraktık. Onu koruyamadık, yaşatamadık. Narin’in ölümü, bizim kayıp vicdanımızın, kayıp geleceğimizin bir yansıması.
Bu trajedi, yalnızca bir çocuğun ölümüyle değil, toplumun çocuklarına karşı sorumluluğuyla hesaplaşması gereken bir dönüm noktasıdır. Narin’in başına gelenler, bir daha asla başka bir çocuğun kaderi olmamalıdır.
Editor / TR HABER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder