Yazar Gülümser'in 'Darbe Senaryosu-8' başlıklı yazısı şöyle:
Devlet birimlerinde her görüşten memur olduğu gibi Gülen cemaatinin görüşlerini destekleyen memurlar da vardı, tamamen insani öğretilerin paylaşıldığı haftalık toplandı ve sohbet gruplarına katılanların varlığından kimler rahatsız oldu? En yakınlarında dürüstlüğü, örnek ahlakı ile tanıdıkları arkadaşlarının suçlanmasını bazıları neden seyretti? Bazıları ise neden suçlamalara destek verdi? Erdoğan darbe sonrası cemaatin faydalı hizmetlerinin yok edilmesinde kirli ittifakı nasıl sağladı? Bu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorudur.
BU BİR DARBE DEĞİL İSTİHBARAT OPERASYONUDUR
Erdoğan ele geçirdiği basın aracılığı ile bir seri operasyon yaptı, yazının ilerleyen bölümlerinde de görüleceği gibi bu bir darbe değil MİT tarafından hazırlanıp darbe görüntüsü verilmiş bir istihbarat operasyonudur. Bu tezimizin doğruluğunu anlamak için 2014-2015 yıllarından itibaren yaşanalar bir göz atmak yeterlidir.
Erdoğan 2010-2011 yılında startını verdiği cemaatle ilgili gizli operasyonlara 2013-2014 den sonra açıktan yürütmeye başladı. Önce cemaatin okul ve dershanelerine saldırdı, eğitimle ilgili faaliyetlerini yasalara aykırı işlemlerle engellemeye kalktı.
Eğitim kurumlarından sonra medya kuruluşlarına yöneldi ve cemaatin topluma sağlıklı bilgi sunduğu basın organlarını basit bahanelerle polis baskınlarıyla el koydu. Ancak o günlerde ordu içinde varlığından bahsedilen cemaate sempati duyanlarla ilgili hiçbir işlem yapmadı sadece şayia yaymakla yetindi.
Ardından ordu ve diğer birimlerdeki cemaat mensuplarını tasfiye etmek için bir mazeret üretmesi gerekiyordu. Bunu cemaatin adını karıştırıldığı bir darbeyle yapmaya karar verdi ve darbenin inandırıcı olabilmesi için planlı bir çalışma başlattı. YAŞ toplantısı öncesi İzmir’e atadığı savcı Okan Batu aracılığı ile soruşturma açtırdı, General ve Amirallere yönelik bir tutuklama ve tasfiye dalgasının geldiği haberini basına verdi. İktidar medyası üzerinden ‘Cemaat darbeye hazırlanıyor’ tezini sistematik olarak yayarak toplumu cemaat darbesine zihnen hazırladı. 2015 yılında 300 den fazla vatandaşın öldüğü olaylarla askerler teröre karşı harekete hazır hale getirildi. Yaşananlardan cemaatin rahatsız olduğu bir çare aradığı, tek çıkış yolunun askeriyede sempatizanlarını kullanmak olduğu tezi bazı ortamlarda işlendi. (NATO subaylarının hazırladığı rapordan)
Farklı dünya görüşünden bazı askerlerin de tasfiye edileceği haberleri yayarak, Erdoğan’ın taşkınlıklarından bıkmış bazı askerleri bir kalkışma içinde yer almaya zorladı. Askerler MİT in bilgisi ve kontrolü dâhilinde toplantılar yaptılar, onları gerçekten bir darbe ekibinin içinde yer aldıklarına inandırdı.
Yani baştan sona medya operasyonlarıyla kendi planladığı darbede bazı subayların iradeleriyle yer almasını sağladı. Kontrolün kendilerinde olduğu Genelkurmaydaki bir birimden Yurtta sulh konseyi adına gönderilen direktiflerle çok az sayıda askeri sokağa salarak onları kalabalıkların ortasında bıraktı. Hemen ardından istediği tasfiyelere başladı.
Peki, Erdoğan’ın sahte darbesine ve tüm bu yalanlarına insanlar neden bu kadar kolay inandı.
OHAL DE MUHALİF GÖRÜŞLER TUTUKLANDI NABZA GÖRE YALAN HABERLERLE BEYİNLER YIKANDI
Basının tümünün ele geçirilmesinden sonra, sürekli tekrarlanan ayni yönde yalan haberlerle yani komünist ülkelerdeki beyin yıkma taktikleriyle ve aleyhte yazanların tutuklandığı OHAL rejimiyle halkın kandırıldığını söyleyebiliriz.
Erdoğan daha kimin ne yaptığının bilinmediği ilk saatlerden itibaren televizyonlara bağlanarak, bunun bir cemaat darbesi olduğunu açıkladı medya operasyonunu başlattı. Karıncayı bile incitmeyecek nezakette olduğunu bildikleri cemaat mensuplarını suçlayan bu ilk açıklama kimseyi tatmin etmedi. Herkes bunun bir Erdoğan senaryosu olduğunu düşünüyordu, o saatten itibaren medyaya halkın üzerine ateş açan helikopter ve tank görüntüleri, Ankara’da alçaktan uçuş yapan savaş uçağı sesleri bombalama haberleri servis edilmeye başladı.
TRT de yapılan basın açıklamasını hariç tutarsanız darbeciler basını hiç kullanamıyor, Erdoğan ise basını istediği gibi kullanarak olayın gerçek bir darbe olduğuna halkı inandırmaya çalışıyordu. Yeterince inandırıcı olmadığını düşündükleri andan itibaren ölüm haberleri yansıtıldı. Hiçbir darbede askerler halka ateş açmamışken her nasılsa bu darbede halkın üzerine ateş açıldığı görüntüler servis edildi.
Kimse cemaat mensuplarının halkın üzerine ateş açabileceğine ihtimal vermiyordu, ancak görüntüye yansıyanlar medyaya servis edilenler, cemaat hakkında kuşkuları artırdı, ölümler cemaate karşı toplumda tepki oluşturmak için özellikle plana dahil edildi.
Tüm bunları cemaatin yapabileceğine inanmayan, Kılıçtaroğlu gibi siyasiler dâhil birçok toplum önderi olayı Erdoğan’ın kontrollü darbesi olarak nitelemeye devam etti. Araştırmadan duyduklarına inanan halkın büyük ekseriyeti kandırılsa bile; Eren erdem, Enis Berberoğlu gibi bazı milletvekilleri Ahmet Şık, Ece Sevim Öztürk gibi bazı gazeteciler darbede medyaya servis edilen haberlerin arka planını araştırdı. Aktarılan bilgilerin doğru olmadığı yönünde çok sayıda veri ele geçirdiler, bunu sınırlı sayıdaki ortamda seslendirince hemen tutuklandılar.
ERDOĞAN DARBEDEN SONRA MEDYA OPERASYONUNA DEVAM ETTİ
15 Temmuz günü yaşanan olayların perde arkası incelendiğinde aslında ortada bir darbe olmadığı Erdoğan’ın MİT aracılığıyla medya operasyonu yaptığı, ölümlerin senaryonun gerçek gibi görünmesi için özellikle plana dâhil edildiği anlaşılacaktır.
Erdoğan darbeden sonra OHAL i istediği kadar uzatarak tüm medyayı kendi kontrolüne aldı, internet haberciliği yapanları kapattı, aleyhte yazan her gazeteciyi tutukladı, medyayı tamamen baskı altına aldı. Basına her kesimin geçmişte cemaat hakkındaki kuşkularını içeren eski dosyaları servis etti, karşılıklı fedakârlıklarla mutabakat sağlanmış üzeri kapanmış yaraları yeniden kaşıdı. OHAL döneminde tutukladıkları insanlara işkenceyle bazı kesimleri rahatsız edecek itiraf adı altında iftiralar imzalattı, bunları cemaat mensuplarına olan güveni yok etmede kullandı.
Bugün cemaat adına darbeye karıştıkları iddia edilenlerin Erdoğan’ın tezine aykırı ifadeleri mümkün olduğunca mahkeme tutanaklarında kayıtlara girmiyor. Darbede ortaya saçılan çok sayıda boşluğu doldurmak için işkence ya da salıverilme karşılığında cemaat mensuplarına yeni iftira metinleri imzalatılıyorlar. Bunları medyaya servis ederek senaryonun boşluklarını yalan ifadeler ve iftiralarla dolduruyorlar.
ORDUDAKİ ÇARKI DEĞİŞTİRMEK İÇİN KİMSE SORUMLULUK ALMADI
Peki, cemaat mensupları niçin orduda görev almaya bu kadar istekli oldu.
Ordunun tüm toplum kesimlerine açık olmadığı, özellikle dindar ailelerin çocuklarının elendiği bir dönemde ülkede kimsenin bu bozuk çarkı değiştirmek için gayreti olmadı, herkes askerden koktu sorumluluk alamadı.
Ancak Gülen Anadolu insanın vergisini ödediği her yere eşit şartlarda girmesi gerektiğine inandı çevresini de bu konuda gayret gösterip halkın kendi kurumlarına girmesi için sorumluluk almaya davet etti.
Gülen’in 1980 li yıllardan itibaren orduda ki tek yönlü problemli yapıyı bozmak ve hakkı olan bir kuruma herkesin girmesi için yaptığı teşvikler basının diline düştü ve soruşturma konusu oldu.
1986 da sol eğilimli Nokta dergisinde “orduya sızan dinci grup” olarak verilen haberlerde Gülen’in teşvikleriyle orduya girmiş 66 öğrencinin atıldığı duyurulmuştu. Öğrencilerin atılma gerekçeleri ise Anadolu insanının eşit şartlarda orduya girmesini engelleyen barajları aşmak için aldıkları kurslar ve yaptıkları “tedbirler” di. Orduda tüm giriş yollarını tekellerine alan bir grup kendi vatandaşları arasında ayrımcılık yapıyor. Öğrencileri ne kadar başarılı olsalar da annesinin başörtüsünden ya da ayağındaki namaz izi nasırdan dolayı eliyor, dindar ailelerin çocuklarının orduya girişini engelliyordu.
O günlerde orduda kontrolü ele geçirmiş bir grubun düzenini bozan bu faaliyetler Anadolu’da özellikle asker olmak isteyen çocuklar ve velilerince beğeniyle karşılandı ve desteklendi, ama yetkiyi ele geçirmiş art niyetli menfaat şebekelerini rahatsız etti. Öğrencilerin dindar olduğunun anlaşılmasının ordudan atılma gerekçesi olarak kullanıldığı dönemde, atılmamak için aldıkları tedbirler yaşa dışı bir faaliyet gibi sunuldu. Tüm moral değerlerin yıkıldığı bir ortamın tahribatına karşı öğrencileri korumak için yapılan ev sohbetleri orduda gizli örgütlenme, orduya sızma olarak aktarıldı.
Ülkede kritik birimleri ele geçirmiş her anormal dönemde harekete geçen demokrasi dışı yapıların bozulması, askeri öğrencilerin kendi değerleriyle yetiştirilmesi için gösterilen gayretler fark edilince ordudan atılmalar arttı. Birçok genç isteyerek girdiği kurumdan bu rehabilitasyon faaliyetlerine katıldığı için atıldı.
Orduda dindar birinin kurmay olması, albaylıktan yukarı tırmanması mümkün değildi. Bu durum kendi dünya görüşlerine aykırı buldukları her hükümeti devirmelerine yol açıyordu. Hiçbir iktidar bunu düzeltmek için bir adım atamıyor, onların baskılarına boyun eğiyordu.
İlk kez Gülen bu yapının bozulması için her dünya görüşünden insanın kurmay olmasının önemini anlatan konuşmalar yaptı, bu konuşmalar da orduya sızma talimatı olarak kamuoyuna yansıtıldı.
Atılmalar arttıkça cemaat kullanılan gerekçeleri ortadan kaldıracak yeni tedbirlere başvurmak zorunda kaldı, kişiler gruplar halinde bir araya getirilmesinin mahzurları ortaya çıkınca birebir rehabilitasyon faaliyetlerine geçildi. Ancak bu tedbirler bile bazen yeterli olmadı ve belli dönemlerde tespit edilip atılmalar devam etti.
Gülen çevresini kavgaya girmeden ülkenin tüm problemli alanlarındaki sorunların çözümü için sorumluluk almaya proje geliştirmeye davet etti. Ülkenin en sorunlu alanlarından biri olan emniyette görevliler kendi vatandaşına küfür ve hakaret etmeden görev yapılamayacağına inanıyordu. Adalet sisteminde kurallar çalışmıyor işler rüşvetle yürütülüyordu. Cemaat problemli iki yapı için de çalışma yaptı uzun gayretlerden sonra adalette rüşvet çarkları ortadan kalktı, emniyette insana saygı anlayışı yerleşti.
Ancak demokratik normların yerleşmesiyle kaynakları kesilen çevreler bu masum faaliyetlerde de art niyet aradı. Cemaat mensuplarının ordu içindeki varlığı tartışıldığı gibi emniyet ve adaletteki varlığı da duyarlı kesimleri tahrik edecek argümanlarla basına servis edildi, soruşturmalar açıldı.
1992 yılında Emniyette Gülen’ci yapılanma başlığıyla rapor hazırlandı, 1994’te orduda Gülen’i sevenleri ihraç etmek üzere GATA da çalışma başlatıldı. 1996 yılında Koalisyonun başbakanı Erbakan’ın önüne ordudan ihraç listeleri konuldu, imzalamak zorunda bırakıldı. 1999 da Gülen’i seven askerler için İzmir’de operasyon düzenlendi,
Her anormal dönemde olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de Gülen’in çevresini ülkenin kurumlarında eşit şartlarda görev almaya davet ettiği 1986 daki bir konuşması devlet birimlerine sızma olarak basına servis edildi. Türkiye’de diğer İslam ülkelerindeki yanlışların yaşanmaması için yaptığı uyarılar, örgüte gizli uyarıları gibi sunuldu. 28 Şubatçıların herkesi suçladığı günlerde hakkında Devlet Güvenlik Mahkemelerinde dava açıldı, Gülen ABD de savcılara ifade vermek zorunda kaldı, dava 2008 yılında beraatla sonuçlandı.
Erdoğan yönetimi kendinin de mağdur edildiği 28 Şubat ve önceki antidemokratik dönemlere ait bu verileri piyasaya sürerek Gülen’e sempati duyanların devlet birimlerinde varlığından rahatsız kesimlerin yıllar öncesine ait kavgalarını yeniden kaşıdı. O kesimleri tahrik ederek kendi hukuk dışı işlerinde desteğini aldı.
TASFİYELERE BAHANE BULMAK İÇİN BAZI CEMAAT MENSUPLARI DARBEYE KARIŞTIRILDI
Cemaatin ordunun şartları gereği yapmak zorunda kaldığı tedbir anlayışını kullanarak tüm kirli işlerini cemaatin üzerine atıyorlar. Moral değerlere inandıklarının öğrenilmesi halinde ayıklanacaklarını bildikleri için eşlerinin başını açmak ve seküler görünmek zorunda kalmalarını namazlarını ima ile kılmalarını suç gibi gösteriyorlar.
Askerler işkenceyle alınmış ifadelerinde namaz kılarken nasıl dikkat etmek zorunda kaldıklarını, rehabilitasyon amacıyla katıldıkları sohbetler için bile ne kadar dolambaçlı yol kullandıklarını anlatıyorlar.
Cemaat içinde bilgiyi sadece kendisiyle ilgilenen abisinden alan askerlerden bir bölümü darbe bilgisinin kendilerine farklı kaynaktan geldiğini aktarıyorlar. Bu da cemaatle irtibatlı subayların Erdoğan talimatıyla işe dâhil edilmiş olabileceği kuşkusunu artırıyor. Mesela Genelkurmay başkanının yaveri Yarbay Levent Türkkan darbeyle ilgili görevi abisinden değil ordudaki bir başka subaydan öğreniyor. Teyit etmek için gittiğinde ise kendisiyle ilgilenenlerin kendine herhangi bir görev vermediğini bu bilgiyi nerden aldın diyerek kızdıklarını anlatıyor. Bu diğer birçok askerin sorgusunda da ortaya çıkıyor, darbeye karıştırılan cemaat mensuplarının çoğuna görev tanımadıkları 3. Kişiler tarafından aktarılıyor. Bazıları kendilerinin olmadığı ortamda bir grubun evlerini kullandığını aktarıyor. Kuzgun isimli gizli tanık birlikte darbe toplantısı yaptıklarını iddia ettiği subayları teşhis edemiyor. Darbe öncesi cemaatle irtibatı olmuş Çetin Acar gibi bazı şahısları kullanarak MİT’te darbeye karıştırılacak Adil Öksüz gibi bazı isimleri kendilerinin belirledikleri anlaşılıyor.
Darbeye adı karıştırılmış aralarında Genelkurmay başkanının en yakınındaki mesai arkadaşlarının da olduğu bazı subaylar var, hâlbuki 15 Temmuz sonrası darbeye hiç karışmamış hatta birçoğu darbeye karşı aktif görev yapmış, 3 bin tanesi çok kritik yerlerde görev yapanlar olmak üzere toplam 20 binden fazla subayın cemaatle irtibatlı oldukları gerekçesiyle atılması. Hiç darbede görev yapmayan hatta olaylarda yaralanmışlar dâhil 13 binden fazla emniyet mensubunun ve darbeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan 77 binden fazla devlet memurunun atılması, darbenin tasfiyelere malzeme üretmek üzere Erdoğan tarafından planlandığı tezini güçlendiriyor.
İsimleri önceden MİT tarafından fişlenerek belirlenmiş 100 binden fazla devlet memurunun darbeden 10 gün sonra çıkarılan bir KHK ile atılması, binden fazla dernek ve sendikanın, binden fazla okulun, sekiz yüzden fazla öğrenci yurdunun aynı tarihlerdeki KHK larla kapatılması bu darbe planın tasfiye ve kapatmalar için Erdoğan tarafından tüm detaylarıyla planlandığının kanıtı olarak ortada duruyor.
Darbeye hiç karışmadığı halde NATO da görevli 149 subay darbeci oldukları gerekçesiyle geri çağrıldı, dönenler delilsiz tutuklandı, İzmir’deki fuhuş ve casusluk davasının hâkim ve savcıları görevden alınıp davada yargılanan 300 subay kurtarılarak NATO üssünde görevli amiral ve subaylar Afganistan’daki İSAF gücündeki Generaller darbeye karışmakla suçlandı. Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki eski yeni muhafız alay komutanları ve yaverleri hiç darbede rolleri yoktu ama darbeyle suçlandılar.
Bütün bu kampanyalardan sonra ülkede farklı kesimlere mensup birçok insan Erdoğan’ın darbeyi cemaate yıkma planını kabullendi, bir kısmı destek verdi. Şu günlerde cemaatle iyi ilişkiler içinde olan farklı kesimlerden birçok insan kendi özel gerekçeleriyle cemaate yapılan haksızlıklara sessiz kalıyor ve Erdoğan’ın her gün ürettiği yeni yalanlara inanarak yapılan zulümlere destek oluyorlar.
ERDOĞAN’IN DARBEYLE İLGİLİ YALANLARINA FARKLI KESİMLER NEDEN DESTEK VERDİ
-GAZETECİLERDEN DESTEK VERENLER
Nedim Şener gibi meslekte varlık gösteremeyen kıskanç gazeteciler
Şener gibi gazeteciler iktidar medyasının gözdesi her gün kanal kanal dolaşarak darbeyi cemaat yaptı tezini işlemeye devam ediyor. Ancak o kadar gayri ahlaki bir yaklaşımla Erdoğan tezlerini destekliyor ki Ahmet Nesin gibi solcu gazeteciler bile yaptıklarından nefret ediyor.
Uğur Dündar gibi cemaatin ordudaki varlığından rahatsız laik gazeteciler
Laik ya da sol kesimden birçok gazeteci Erdoğan’ın darbeyi cemaate yıkma planına alet oldular. Bunlardan bazıları cemaatin toplumda yaptığı ıslah hareketlerini gelecekte kendi yaşantıları için tehdit oluşturabileceğini düşündükleri için destek veriyor, hâlbuki cemaat sadece olumlu hizmet üretiyor, onun faaliyetlerinde kimsenin özel hayatına müdahaleyle alakalı örnek göstermek mümkün değil.
Mehmet Barlas gibi iktidarın sunduğu nimetlerin kesilmesinden korkan liberal gazeteciler
İktidar sadece kendi gayrı ahlaki projelerine destek veren gazetecileri abad ediyor, diğerlerini bir yolunu bulup kapı önüne koyuyor. Birçok gazeteci iktidarın kendilerine sunduğu nimetlerin kesilmemesi için Erdoğan’ın yalanlarına destek oluyor. Kendilerine sunulan çarpıtılmış bilgileri araştırma gereği bile duymuyor.
Abdülkadir Selvi gibi liderlerinin yolsuzlukla yıpratılmasından rahatsız gazeteciler
İktidar yolsuzluk davalarında ciddi yara aldı partili bazı gazeteciler, o dönemde bundan ciddi rahatsız oldular. Ellerinde cemaati suçlayacak bir şey olmadığı için gelişmeleri üzülerek izlediler. Cemaatle ilişkisi bilinen Osman Özsoy, Faruk Mercan, Mustafa Ünal, Emre Uslu, Tuncay Opçin, gibi bazı gazetecilerin attıkları yüzlerce twitlerden, Samanyolu televizyonunda yayınlanan bazı dizilerden cımbızla seçilip darbeye ima olarak yorumlanan ifadeleriyle
Ve MİT in servis ettiği yönlendirme amaçlı bilgilerle Erdoğan darbeyi cemaatin üzerine yıktı. Selvi gibi gazetecilere de cemaatten öç alma fırsatı sundu, büyük bir iştahla cemaat aleyhindeki faaliyetlere katılıyorlar.
-SİYASİLERDEN DESTEK VERENLER
Binali Yıldırım, Ömer Çelik, Fikri Işık gibi parti liderlerinin yıpratılmasından rahatsız AKP’li siyasiler
Yaptığı yanlışları görseler bile yıllardır birlikte siyaset yaptıkları liderlerinin 17-25 Aralıkta çaresiz kalmasından rahatsız olan ancak cemaati suçlayacak bir şey bulamayan partililere Erdoğan’ın darbeyle sunduğu fırsatı değerlendiriyor cemaatten öç almak için AKP li bakan ve milletvekilleri bilerek yalanları destekliyorlar.
Devlet Bahçeli gibi cemaatin kendilerine destek vermemesinden rahatsız MHP-BBP-İYİ PARTİ li siyasiler
Bugüne kadar, cemaatin kendilerini desteklememesinden rahatsız ancak bunu dışa vuramayan Devlet Bahçeli gibi parti başkan ve milletvekilleri cemaati yıpratıp etkisizleştirecek bir malzeme arıyordu. Erdoğan darbeyle onlara bu fırsatı verdi, yalanlarla dolu senaryo olduğunu bilmelerine rağmen onlar da suçun cemaatin üzerine yıkılmasına destek verdiler.
Kemal Kılıçtaroğlu gibi cemaatin ordu-emniyet ve adalette varlığından rahatsız CHP'li siyasiler
Geçmişten beri dini bir topluluğa mesafeli duran, cemaatin sıcak yaklaşımlarıyla zoraki onlarla görüşüp konuşan, ancak içindeki kuşkuyu hep koruyan CHP başkan ve bazı milletvekilleri işkenceyle alınmış ifadeleri kullanarak kuşkularında haklı olduklarına inandırıldı, cemaatin kendileri için çok tehlike olduğu duygusu oluşturuldu. Onlarda darbenin cemaate yıkılmasına sessiz kaldılar.
-DEVLET GÖREVLİLERİNDEN DESTEK VERENLER
Cemaatin orduda daha donanımlı bireylerle öne çıkmasından rahatsız ulusalcı, derin bağlantılı subaylar
Cemaatin görüşlerini benimseyenlerin ordudaki varlığından ve donanımlı mensuplarının kurmaylığa ve ordunun üst kademelerine yükselmesinden rahatsız olup arka arkaya Gülen’in ordu-emniyet-yargı gibi devletin kritik birimlerine sızdığını toplumun her kesiminde cemaat mensuplarının öne çıktıklarını ABD büyükelçilerine raporlarla bildiren, onları eşleriyle havuz partisine ya da içkili partilere davet ederek dindarlığını tespit etmeye çalışan 28 Şubatçı bazı subaylar. Erdoğan’ın sunduğu fırsatlar sayesinde cemaati temizlemeye soyundular.
Cemaatin doktoralı önü açık bireylerle emniyet teşkilatında varlığından rahatsız derin bağlantılı emniyetçiler
Hanifi Avcı dâhil cemaatin emniyetteki varlığından rahatsız olan kendi kurdukları çarkların bozulmasını istemeyen bu yüzden uzun süreden beri cemaat hakkında raporlar yazan ancak anlattıkları inandırıcı bulunmadığı için itibar edilmeyen bazı emniyet yetkilileri darbeyle cemaati karalama şansı yakaladıkları için medyaya servis edilen emniyetçi Mithat Aynacının tankın içinden çıkması gibi senaryolara, binlerce emniyetçinin atılmasına destek veriyorlar.
Cemaatin iyi yetişmiş önü açık hukukçularla adalet sisteminde bulunmasından rahatsız tutucu hukuk adamları
Uzun yıllar ülkede adalet sistemi oturmadı, rüşvet çarkları önlemedi, hukuk adamları özellikle demokrasi konusunda hep askerlerin gözünün içine baktı objektif karar vermekten korktular. Kurdukları sisteme toplumun farklı kesimlerinden hukukçuların girişini engellediler. İlk kez organize bir grup demokrasi içinde kalarak kimseyi rahatsız etmeden yanlışlıkları düzeltmeyi başardı, rüşvet çarkları sona erdi. Erdoğan adalet sisteminde cemaat mensuplarıyla olumlu ilişki içine girmiş hukukçuların arasını soru çalma yalanıyla bozdu cemaat mensuplarının geldikleri yerlere hakları olmadığı konusunda kanaat oluşturarak zulümlerde desteklerini aldı.
Yüksek teknolojili Türk Telekom-BTK-Havelsan vb devlet birimleriyle şirketlerde bazı mühendisler
İleri teknolojinin kullanıldığı birimlerdeki bazı yetkililer, Bilkent elektronik mezunu birçok internet çözümleri projesini yürütmüş ODTÜ teknokentte bilişim şirketi işleten H İ, İstanbul’a MOBESE sistemlerini kuran H Ş, Sistem mühendisi N A, Türkiyenin en büyük çimento şirketinin sistem mühendisi S G, Havelsan’da önemli projelerde yer almış Bilgisayar mühendisi O D, Bankacılık düzenleme ve denetleme kurlunun Risk yönetiminde 15 yıllık deneyimli üst düzey yöneticisi K I, Yapay zeka üzerine doktora yapmış Türk Telekom da cep telefon ağları yöneticisi M Ç , Michigan State Üniversitesi’nde Kamu Politikası üzerine yüksek lisansı olan Başbakanlıkta “Türk Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma” çalışmalarında görev alan M K gibi farklı birimlerde görev yapan birçok başarılı mühendis belediye otobüsüyle gönderildikleri yerlerde çekilmiş mantıkla izahı zor düzmece görüntülerle suçla bağlantı kurup darbeci gruba dâhil edildi, nasıl çekildiği bilinmeyen görüntülerle toplumu ve iş arkadaşlarını onların suç işlediğine inandırdılar.
Devlet dairlerinde mesai arkadaşlarının dürüstlüğüyle bilinen cemaat mensuplarını suçlamasını sağladılar
Farklı devlet dairelerinde master ve doktoralı alanında uzman mütevazılıği ve dürüstlüğü ile tanınan birçok cemaat mensubunun mesai arkadaşlarıyla arasına açmak için onları soru çalmakla yasadışı yollarla memur olmakla suçladı, Erdoğan’ın yalanlarına ya sukut etmesini ya da desteklemesini sağladılar.
DİĞER TOPLUM KESİMLERİ
Akademisyenler ve eğitimciler Erdoğan’ın yalanlarına neden destek verdi?
Üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin ve eğitim camiasının cemaat aleyhindeki kampanyalara katılmasını sağlamak için üniversite giriş sınav sorularının çalındığı yalanını kullandılar. Cemaatin eğitim kurumlarının bu güne kadar hep sahtecilikle başarılı olduğu yönünde haberlerle, eğitimci ve akademisyenlerin cemaat hakkındaki olumlu kanaatlerini değiştirdiler. Haksızlıklara itiraz etmesi gereken eğitimci ve akademisyenler cemaatin yaptığı haksızlıklar olduğu haberleriyle kandırılarak Erdoğan’ın yalanlarını desteklediler.
Cemaatler ve kanat önderleri Erdoğan’ın yalanlarına neden destek verdi
Cemaat herkesi kendi konumunda kabul ederek her anlayışta grupla sağlıklı ilişkiler kurdu, birçok kanaat önderi cemaatin faaliyetlerini alkışladı ve gerektiğinde katkıda bulundu. Erdoğan dini grupları cemaatin kendilerine haksızlık yaparak mesafe aldığına inandıracak malzemeler üretti. Birçok ilde cemaate ait binaların edinimiyle ilgili suni davalar açtırdı ve grupları cemaatin her şeyi yasadışı yollarla elde ettiğine inandırdı. Bazı gruplara cemaatlere ait binaları vererek desteğini aldı, cemaate yapılan haksızlıklara sesiz kalmasını sağladılar.
Geniş toplum kesimleri Erdoğan’ın yalanlarını neden destekliyor
Erdoğan kendi planladığı darbedeki ölümleri cemaatin üzerine yıkarak toplum nezdinde cemaat mensuplarını vahşi canavar gibi gösterdi. Her gün soru çalarak cemaat mensuplarının haksız yolla mesafe aldığı yönünde haberler yaptırdı, çocuğunun iyi bir okula iyi bir işe girmesini bekleyen aileleri cemaatin haksızlıkları yüzünden çocuklarının önünün tıkandığına inandırdı ve desteğini aldılar.
ERDOĞAN HEP KOLAYCILIĞI SEÇTİ, YAPMA YERİNE YIKARAK HEDEFİNE ULAŞTI
Bediüzzaman’ın tahrip kolaydır tamir zordur der, Erdoğan girdiği her yarışta yaparak mesafe almanın uzun ve meşakkatli bir iş olduğunu gördüğünden hep kolaycılığa kaçtı ve devlet imkânlarını yapmada kullanacağı yerde yıkmada kullanarak muhataplarını en çirkin ayak oyunları ile alt etmede beis görmedi.
Her seçimde hile yaptı, yarışma koşullarını bir şekilde kendi lehine değiştirdi, rakiplerini emek sarf etmeden eleyecek hileli yollar geliştirdi, bazı partileri şantaj kasetleriyle, bazılarını oy hırsızlığı yaparak, bazılarını ölümlü kazalarla, bazılarını ise başkanlarını satın alarak devre dışı bıraktı. Siyasi partiler aldıkları devlet yardımı ile topluma kendilerini tanıtırlar, Erdoğan bunu yeterli görmedi muhataplarını daha az gayretle kolayca alt etmek için devlet kasasından hileli yöntemlerle para aktardı rekabet şartlarını kendi lehine bozarak seçim kazanmayı seçti.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün son örneklerden biri de cemaatin olumlu faaliyetlerini yok etmek için kurguladığı darbe senaryosu. Cemaat mensupları bugüne kadar toplumda yok olan güven duygusunu yeniden diriltmek için çalıştı, hep yapıcı faaliyetlerle geniş toplum kesimlerinin gönlünde taht kurdu.
Erdoğan materyalist bir anlayışla hareket eden istediği sonucu elde etmek için gerektiğinde ölümlü olayları planlayacak kadar insanlık sınırları dışında faaliyetlere yönelebilen biri. İktidarları döneminde bunun birçok örneğini görmek mümkün. Bu yaklaşımdaki birinin bir darbe planlayıp suçu cemaatin üzerine atması şaşılacak bir durum değil.
Erdoğan bir dönemden sonra mesaisini Devlet imkânlarıyla daha iyi örnekler ortaya koyarak rekabette öne geçme yerine cemaatin yaptığı olumlu hizmetleri yok etme üzerinde harcadı. Tahrip kolay olduğu için cemaatin yıllarca emekle oluşturduğu güven duygusunu ölümlü darbe senaryolarıyla, başarıların haksız yollarla kazanıldığını anlatan iftiralarla, tahrip etti cemaat mensupları hakkında yüzlerce zan oluşturarak toplumun yapılan zulme sessiz kalmasını sağladı.
Kaynak: Aktif Haber http://aktifhaber.com/analiz/erdoganin-darbeyi-cemaate-yikma-yalanina-kimler-neden-destek-verdi-ya-da-sessiz-kaldi-h124310.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder